Metriste direnişin önemli mihenk taşlarından biri olan Devrimci Kurtuluş taraftarlarının Alınteri Gurubuna verdiği cevap son derece anlamlı olduğu için paylaşmayı devrimci bir sorumluluk kabul ediyoruz.
"Sayın Alınteri Dergisine,
Derginizde yayınlanan bir röportaj nedeniyle cevap hakkımızı kullanmak istiyoruz. Sosyalist demokrasi gereği gereğini yapacağımıza umuyor, başarılar diliyoruz. Dostlukla

CEZAEVLERİ TARİHİ ÇARPITILARAK YAZILAMAZ
12 Eylül döneminde, biz aşağıda imzası bulunan MLSPB davası eski tutsakları olarak ; Tek Tip Elbisenin tekrar gündeme gelmesi nedeni ile aşağıda yer alacak olan açıklamayı yeni sürece de ışık tutması amacıyla gerekli gördük.
1-) 12 Eylül cuntasının TTE uygulamaya almasından sonra; Fiili direniş çizgisinde bulunan tüm gruplar ve kişiler TTE’yi giymeyi reddetmiş ve zorla giydirilen TTE’ler yırtılarak atılmıştır. Bu direnişe karşı Cezaevleri yönetimlerinin verdiği karşılıksa 2 yıla yakın sürdürülen tecrit ve ziyaret yasağı olmuştur.
Tecridin belirli aşamasında, bazı gruplar ve kişiler “geri çekilme” adı altında TTE’yi giymeyi kabul etmiştir. Biz MLSPB davası tutsakları olarak TTE’yi giymediğimiz ve yine DHB, Partizan Yolu, Çayan Sempatizanları, Savaşçılar, Cephe Yolu, Kawa, Devrimci Savaş, HDÖ, Otonom davası tutuklularının da TTE’yi giymediğine tanıklık ettiğimiz halde “Sadece Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) ve Devrimci-Sol (Dev-Sol) davalarında yargılanan komünist ve devrimci tutsaklar, her ne pahasına olursa olsun giymeme kararlılığını sürdürdüler."(Selim Açan – Alınteri Dergisi) türünden beyanatlar tarihsel gerçekliği tahrif etmektir.
Elbette ki bu arkadaşın kendi programları doğrultusunda yaptıkları ölüm orucu eylemini “doğru bulması” nedeniyle katılım göstermeyenleri “eleştirme” hakkı saklıdır. Ve yine bizimde buna verebileceğimiz yanıtlar vardır. O süreçte yanıtlanmıştır da. Fakat, eleştiri yapma “hakkını” kullanmak yerine, ideolojik mücadele alanının da dışına çıkarak çarpıtma ve karalamaya başvurması, çok övünerek kendi çevresinde tekelleştirdiği Komünist olma ahlakına tezat oluşturmuştur. Beklentimiz bu eski dostumuzun beyanatını tarihsel gerçekler çerçevesinde tekzip etmesidir.
2-) İstanbul Cezaevlerindeki direniş hattını sadece tek tip elbiseye karşı yürütülen mücadele ve ölüm orucu eylemine indirgeyen, Askeri Cunta kurumlarının “askerleştime”, ”bağımsızlaştırma” amaçlı yaptığı yoğun baskı ve işkencelere karşı yüzlerce devrimcinin yürüttüğü Fiili direniş hattını görmezden gelerek, direniş ve teslimiyet çizgisini (Tektip elbisenin giyilmesini doğru bulmadığımız halde ) tektipi giyenler ve giymeyenler diye bölen ve direnişçilerin bir bölümünü ötekileştiren tüm açıklamaları kınıyoruz. Cezaevleri direnişinin başarıları çeşitli davalardan yargılanan tutsakların ortak eseridir. TTE’nin bazı gruplarca giyilmesi direniş hattında zafiyet yaratmış olması bakımından ciddi bir eleştiriyi hak etmekle birlikte. Bu arkadaşların başka birçok yaptırıma direndikleri gerçeğini kabullenmemek, diğer direniş hatlarında, direnişin kitleselliğinin korunmasında önemli rol oynadıklarını görmemek, tüm cezaevi tarihini çarpıtmak olur.
3-) Dev-Sol ve TİKB davasından yargılanan arkadaşların kendi programları doğrultusunda başlattığı ölüm orucuna katılmamış olmamız; Ölüm orucunu –en azından o şartlarda- doğru bir eylem modeli olarak benimsemememiz, TTE sorununu çözemeyeceğine dair öngörümüz ve TTE’ ye karşı yürütülen mücadelenin fiili direniş ve giymeme noktasındaki ısrarcı politika ile mümkün olacağına dair inancımız gereğidir. Nitekim Ölüm orucu sonlandığında TTE sorunu çözülememiş, fiili direniş çizgisi devam ettirilerek, gerek başta tutuklu yakınları olmak üzere demokrat kamuoyunun direnişçilere desteği gerekse de, konjonktürel bir takım faktörler nedeniyle önce TTE’ye direnen tutuklulara daha sonraki süreçte tüm tutsaklara sivil giysiler verilerek sonlanmış ve direniş başarıya ulaşmıştır.
4-) Kendi gerçekliğini yazma yerine başkalarını değersizleştirmeye çalışan, çarpıtan, inkarcı, tarihi kendine göre yazan, her türlü olumlu şeyleri kendi hanesine atmaya çalışan anlayışların bugüne kadar devrimcilere bir yararı olduğu görülmemiştir. Birliğe, mücadeleye, dostluğa ve geleceğe taşıyacağı bir mesajı da yoktur.
Devrimci-demokrat kamuoyunun birlikte güncel sorunları tartışma ve çözüm bulmak için enerji sarfetmesi gereken bir süreçte geçmişte yaşananların sübjektif bir şekilde kamuoyunda tartışmasına vesile olmak sürece katkı sağlamaz, zarar verir. Saygılarımızla.
Hasan Şensoy, İbrahim Yirik, Muzaffer Başar, Süleyman Sezer,Ayşe Hülya Şensoy, Metin Ulu, Türker Demirci, Yusuf Ziya Şülekoğlu, Fevzi Göktan, Süleyman Biber,Battal Oğun, Ali Kazaklı, Necdet Coşkun, Hünkar Satılmış, Muzaffer Karakoç, Ömer Müjdat Tekinalp,Işık Ergüder, Gürsel Şamiloğlu, Hulusi Zeybel, Sadık Altun, Çetin Albayrak, Cihan Durmuş, Sinan Şener."